‘Hayır’ demenin dayanılmaz hafifliği

Birkaç senedir gündemimdeydi koçluk eğitimine gitmek. İşim için çok gerekli bir ‘şapka’ olduğunu düşünüyordum. Nerede ne zaman hayalimi rafa kaldırdım orası meçhul. Halbuki yeni sorumluluklarım daha da gereksinim haline getirmişti koç olmayı.

Sonra bir gün masamın üzerinde bir kitap buldum. PERYÖN’ün twitter’daki #esneksaat konulu twit çağrısında yazdıklarımla kazanmışım. Şirketimin diğer şirketlerden farklı, insanı gerçekten özgürleştiren uygulamasını anlatacağım diye ortalığı spam’e boğdum derken PERYÖN’den hediye almak hoş oldu tabii. Kitabı aldım, adı ‘Biri Beni Dinliyor’, şöyle bir inceledim ki içinde yaşanmış koçluk hikayeleri var. Bir an durakladım. Okunacak çok kitap vardı evde, ama sanki bu kitabın bir misyonu var gibiydi. Ki önsezimde haklı çıkacaktım 🙂

Kitaptaki hikayelerin içinde kayboldum. Her hikaye beni daha dinginleştiriyor gibiydi, koçluk yolculuğuna tedirgin/gergin/stresli giren danışanların geldiği kendiyle ve hayatla barışık nokta bana da bulaşıyor gibi, garip bir deneyim. 2. hikaye bittiğinde soru havada asılıydı: ‘bu hayalinden ne zaman niye vazgeçtin?’. Kendimi internet başında programları incelerken buldum.

Ve kitabı okuduktan 2 hafta sonra İstanbul’dayım, Adler’in uluslararası koçluk sertifikası yolculuğundaki ilk durağında, 1. modülde. Beklentim soru sormayı öğrenebilmekti. Sihir soru sorabilmekte diye düşünüyordum. Hedeflerim onu bunu şunu öğrenmekti. İçinde kendini öğrenmek, kendini keşfetmek olduğunu bilmiyordum.

Eğitim ve insan kaynakları ekseninde geçen 14 senedir hiç rastlamadığım çok acayip bir deneyimin ortasında buldum kendimi. 20 kişinin (bu yazıyı okuyorlarsa içten sevgiler herkese) temposunun, içtenliğinin ve samimiyetinin hiç düşmediği deli bir öğrenim ve paylaşım ortamı. Ve bu yeşerme ortamını sağlayan 2 lider ve 3 asistan. 1. günün akşamında ayaklarım hem yerden kesilmiş hem yere daha sağlam basıyor gibiydi, 5. günün akşamı nasıl çıkacağım bakalım diye düşünmeye başladım. 1 gün içinde hem çok öğrenmiş, hem öğrendiklerimle şimdiden yarımyamalak koçluk yapmış, hem bana yapılan koçluklarla kendime dönmüştüm.

2. Günde liderlerimizden Burcu Yalman’ın katılımcıların ortasında yaptığı ‘demo’nun danışanı olmayı becerdim. Çözmeye çalıştığım konu ‘hayır diyememek’ti. Kırarım ve bana yol su elektrik olarak döner korkularıyla diyemediğim hayır’lar aslında zaten yol su elektrik olarak dönmüş içimde saatli bomba şeklinde dolaşıyorlardı. Burcu hocamın sorularının, sesinin ve gözlerinin serinliği zihnimde çok taze.

20130920-081442.jpgO akşam yatağa yattığımda daha önce demekten kaçınacağım 3 hayır’ı demiştim bile. Aklımda hep şu soru dolanıyordu: bu talebe evet dediğinde kendin için neye hayır diyorsun?

Bu arada ‘hayır’ demenin ‘hayır demekten’ başka yolları olduğunu keşfettim 🙂 ‘Bilmiyorum’ çok güçlü bir ‘hayır’mış mesela. Seans sırasında ‘bana masaüstündeki kısayol gibisin diyorlar, ama bu beni çok yoruyor’ dediğimi hatırlıyorum. Artık kısayol olmayı bırakıyorum. Herşeyi bilme yükümü bırakıyorum. Daha çok ‘bilmiyorum’ diyeceğim. Bilmemek ayıp da değil yetersiz olmak da değil. Benden büyük google var 🙂

Eğitime giderkenki beklentim doğrultusunda ise etkili soru sorabilmenin ilk koşulunun kendi zihnini (dolayısıyla yargılarını) susturmak olduğunu öğrendim. En zoru burasıymış. Kendi kafamda sonuca ulaşmadan dinlemek gerçekten büyük çaba gerektiriyor, 1-2 kez kafama vurmak istedim ‘sus’ demek için.

5 gün bitip ofise döndüğümde ruhumu döndürmekte çok zorlandım (itiraf :)) Bünye daha çok öğrenmek daha çok uygulamak istiyordu 🙂 İlk gün ofiste bir ‘demo’ yapıp 4 danışan kazandım 🙂 şimdi yolculuk onlarla ve Ekim’deki 2. modülle devam edecek…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s