“Beklentilerimiz olmasa,herşeye sahip oluruz”der Buda. Sevmek istediğiniz için sevin. Vermek istediğiniz için verin. Çiçekler açmak istedikleri için açarlar,onlara sevgi gösterilerinde bulunan insanlara karşılık vermek için değil. Yaşamak ve sevmek istediğiniz için yaşayın ve sevin.
Bu sözler seneler önce bir kağıt parçasıyla bana ulaştı. Bunca senedir de cüzdanımda taşıdım. Neden taşıdın diyeceksiniz? Her okuyuşumda etkilenip beklentilerimi sorguladığımı farkettim, o yüzden dibe vuruşlarda elimin altında olsun istedim sanırım. Arada sözleri Google’ladım ancak yazarını bulamadım.
Hatta bu sözleri blog yazma cesaretimi toplamak için de kullanmışım 🙂
Seneler geçtikçe bu yazının ne kadar gerçek olduğunu şaşkınlıkla deneyimledim. Heyecanla beklediğim türlü plan yaptığım yolculuklar, birden ortaya çıkan ve heyecanla merakla koşarak gittiğim yolculukların tadına ulaşamadı. Ani yemekler, programlar, beklenmedik terfiler, tahmin etmediğim kişilerden gelen doğumgünü tebrikleri… Cepte saymadığım herşey beni daha mutlu etti.
İnce ince planladığım pek çok şeyi ise yaşarken tad bulamadım. Acaba planlarken duyguyu da mı yaşadı beyin (bunu iddia eden araştırmalar da var)?
Veya planlarken benim etki alanım dışındaki herşeyi de mi planladım?
Mesela misafirlere yemek hazırlarken onların tepkilerini kafamda ‘tasarladım’, bulamayınca da üzüldüm mü?
Sanırım bir yerlerde beklentilerimin getirdiği mutsuzlukları farkedip en aza indirmeyi öğrendim.
‘Hayattan bir beklentisi olmayan insan mı olur? Bunu hayattan elini eteğini çekmiş insanlar için söyleriz’ dediğinizi duyar gibiyim. Beklentisizlik hayatla ilgili hayallerinizin, amaçlarınızın, vizyonunuzun olmaması demek değil. Güzel bir sofra yaratmak benim amacım olabilir, misafirlerin tepkilerinin düzeyi ile ilgili öngörüm ise beklentim.
Hayat bir de dev bir tecrübe verdi bana. Kariyerimin ilk zamanlarında finans bölümünde çalışıyordum. Soluksuz bir tempo, 2 telefon 2 bilgisayar neredeyse tuvalete gidemiyorum. Ama hızdan başım döndüğü için dönüp kendime bakacak vaktim yok, bunun bana iyi gelmediğinden haberim bile yok. Bu dönemin bitişinden sonra bankacı olmak için çok uğraştım. 2 banka beni reddetti. Egom çok zedelendi, aldıkları yeni mezunlara göre çok bilgiliydim, özelliklerim de iyiydi, nasıl beni almazlardı? Bir zaman bu hayalkırıklığı ile yaşadım. Ta ki bankacılık krizi çıkana kadar. Bankalar deli gibi adam çıkarıyorlar, kalanlar da gece 10:00lara kadar çalışıyordu. Birden kendimi ‘ya bankacı olsaydım’ sorusuyla rahatlarken buldum.
Derken kendimle ilgili farkındalıklarım geldi. Finans alanında çalışsam hayatıma katamayacağım güçlü yönlerimi gördükçe ‘ben ne istemişim de haberim yokmuş’ noktasına geldim.
Hakikaten ne istediğimizin, ne beklediğimizin farkında mıyız?
Bir eğitimde sevgili Ateş Ataseven sormuştu müdür olmak istiyorum diyen bir arkadaşımıza: ‘Peki müdür olunca ödeyeceğin bedellere hazır mısın?’
Hayatta ‘tek’ algıladığımız her ‘şey’ bir terazinin kefelerinde iki ayrı ‘şey’ aslında. Getiriler kadar götürüler de var, bizler ise sadece getiriler üzerine yoğunlaşıyoruz.
Hayat karşımıza bedelleri çıkarınca da mutsuzlaşıyoruz.
Orta yaş krizi üzerine yazılmış bir Harvard Business Review makalesinde, gençliğimizde ‘gelecekle ilgili fazla iyimser’ olmanın orta yaş krizini yarattığını anlatıyor – ve orta yaş krizinin çok yaygın olduğunu. 40ların 50lerin ortasında hayat beklediklerini vermeyince önce dibe vuruyor sonra beklentilerini düşürmeyi öğreniyormuş insan, o nedenle de daha sonraki yaşlarda işinden de hayatından da duyduğu tatmin ve mutluluk ilk yarıyı bile geçiyormuş.
Kariyer basamaklarını arzu ettiğimiz hızla tırmanamamış olabiliriz. Veya tırmanmışızdır, ve bu iyi bir gelir ve prestijin beklediğimiz kadar tatmin edici olduğunu farketmemizden başka işe yaramamıştır.
Duke Üniversitesi’nden Dan Ariely ise FOMO’nun (Fear of Missing Out / Kaçırma korkusu) sebeplerini anlattığı aşağıdaki videosunda, mutsuzlukların temelinin ‘pişmanlık’ olduğunu anlatıyor. Pişmanlıkları besleyen ise beklentiler. Özellikle de başkalarıyla kendimizi kıyaslayarak oluşturduğumuz, bizim olup olmadığını bile sorgulamadığımız yansıma beklentiler.
Bugün kendi beklentilerimizin farkına varsak,
ve bu beklentilerimizin sırtımızda yarattığı yüklerden kurtulmak için bir adım atsak
nasıl bir hayat mümkün olurdu?
Bugün çalışanlarımızın beklentilerinin farkına varsak,
ve bu beklentilerin sırtlarında yarattığı yüklerle ilgili farkındalıklarını attırmak için birer adım atsak
nasıl bir hayat mümkün olurdu?
Ek: Modern dünyanın sayısız seçenek sunmasının beklentilerimizi çok yükselttiği ve bunun da mutsuzluğa yol açtığına dair bir TED konuşması:
Özellikle 10.dakikadan itibaren…
Fotoğraf / photocredit: freedigitalphotos.net by phasinphoto
[…] beklenti meselesi var ya, hayatı çok karmaşıklaştırıyor. İnsanın rasyonel olmamasının en […]