İşe alım büyük-küçük, kurumsal-startup demeden tüm şirketlerin en önemli insan kaynağı süreçlerinden, ve aynı zamanda da tüm şirketlerin en zayıf noktalarından. ‘Biz bu işi süper yapıyoruz’ diyen şirket duymadım henüz – duyan varsa yazsın lütfen. İşe alım süreci şirketlerde çoğu yönetici konumunda pek çok kişiyi içeren bir süreç, işin içinde bu kadar çok ‘yönetici’ olunca da yönetilmesi iyice zor oluyor sanırım 🙂
İşe alım süreci genellikle aşağıdaki şikayetlerle karşılaşıyoruz:
İşe alımın genellikle bol şikayet alan bir süreç olduğunu bilmeme rağmen açıkçası global şirketler açısından ümidim vardı. Örneğin Southwest Havayolları’nın çok sevdiğim bir hikayesi vardır (1). İş görüşmesine gelen bir pilot, resepsiyoniste kaba davranır. Southwest’in çalışanlarına dibine kadar inisiyatif tanıyan kültürü çerçevesinde resepsiyonist insan kaynaklarını arar ve adayın şirket kültürüne uygun bir aday olmadığını söyler. Pilot, iş görüşmesine alınmadan dahi kapıdan geri gönderilir. Kurum kültürünüzü, ve dolayısıyla müşteriye yansıyan yüzünüzü önemsiyorsanız sadece kültürünüz ve değerlerinize uygun kişileri şirketinize almalısınız.
Ancak bir arkadaşımdan çok enteresan bir eposta aldım dün. Google’da bir işe alım deneyimi yaşamıştı ve hepimizin pırıltılı bir hayal olarak gördüğümüz Google’ın çok başka bir yüzünü anlatıyordu. Aşağıda epostayı noktasına virgülüne dokunmadan (kendisinin izniyle) paylaşıyorum. Son paragrafta öyle doğru bir yorum yapmış ki, bana da katlıyorum demek düşüyor:
“Yaklaşık 2,5 yıldır çalıştığım şirketimden son zamanlarda çok geçerli sebepler nedeni ile ayrılmayı düşündüğüm sırada Google karşıma çıktı.
Finans sektöründe satış üzerine “Industry Manager – Finance” pozisyonuna başvurmuştum. Yurtdışından işe alım sürecini yöneten kişiler ile mailleştik. Sonunda geçen hafta Pazartesi günü önce Account Manager ile 45 dakikalık, sonrasında da direktör seviyesinde biriyle yine 45 dakikalık görüşmelerim set edildi. Çok yoğun bir tempodan bir şekilde saat 16:30 gibi kaçarak mülakata gittim. Bundan sonra yaşananlar gerçekten şok edici.
Saat 17:20 gibi Account Manager olan bayan odaya geldi, tanıştık. İlk sorusu benim CV ile neden bu işe başvurduğum, nasıl bir bağ kurduğum oldu. Ben de kendisine şu anda da Satış organizasyonu altında satış departmanının talepleri ile uğraştığımı, bir CRM’ci olarak end-to-end müşteri – firma ilişkilerine aşina olduğumu, kariyerime de satış odaklı bir pozisyonda devam etmek istediğimi belirttim. İkinci soru Google Adwords nedir? Ben de anlattım. Ardından kendisinin bir sigorta şirketinin CEO’su olduğunu ve benim bu ürünü ona satmam için bir role play yapalım dedi. Yaptık..
Buraya kadar birşey yokmuş gibi gözükse de tüm bunlar yaklaşık 3-4 dakika içinde oldu, soruları cevaplarken, role play dahil suratıma hiç bakmadığı gibi kaba ve ters ifadeler ile konuşuyor, ne yapacağımı şaşırdım açıkçası. Sizin bir sorunuz var mı dedi…Ben de dedim ki peki siz CV’de bu pozisyonla ilgili nasıl bir potansiyel gördünüz de beni görüşmeye davet ettiniz? Ben
çağırmadım HR çağırmış dedi. E tabii ki öyle olacak ama birşey demedim. Direktör ile de
görüşeceğimden alttan almaya devam ediyorum, peki buradaki yapıyı anlatmayacak mısınız dedim, 20 sn kadar bahsetti, kendisinin ezbere bildiği şeyi karşısındakinin de aynen anlamasını bekliyor, pek birşey anlamadım da…Ben direktöre haber vereyim onunla da görüşeceksiniz değil mi diyerek çıktı, 3-4 dk sonra gelip kendisi toplantıda, yoğun, reschedule edecekler görüşmenizi dedi ve uğurladı.
Toplamda 10 – 15 dk içinde olan bu olaylar zinciri sonucunda şaşkın şaşkın taksi ararken önce dedim ki neyse boşver, değmez…Eve gelinceye kadar sinir katsayım o kadar arttı ki duramadım, yurtdışındaki kişilere interview feedback adı altında bir mail attım.
Öncelikle yaşananları anlattım, dedim ki 3 tane senaryo geldi aklıma, birincisi bu kadın işten ayrılıyor herhalde firmanızdan nefret ediyor..ikincisi ben de bir account manager olacağımdan işe girme ihtimalime karşı defans yapıyor..üçüncüsü ise yaşanan tüm bunlar benim sabır ve sinirimi test etmek amaçlı yaşanmış bir role play olabilir…
Kaba olmakla olmamak arasındaki ince çizgide sürekli gezinen bu kişi bana orada ne işim var tavrıyla 3-4 dk içinde işini yaptı ve gitti, direktörle görüşemedim bile…bana düşen 2 dk lık zaman içinde de konuşamadım ki kendimi anlatayım…
Öte yandan, işimi gücümü bırakmış gelmişim, görüşmemek ne demek? Direktör de olsan, CEO da olsan, o toplantı set edilmiş ise o saatte orada olacaksın, 45 dk değil de 20 dk görüşürsün o ayrı, bunu da yazdım…
Özünde bunu sizin için yazıyorum, bilin, önlem alın, Google’sınız ifadem vardı…
10 yıldır çalışıyorum, onlarca mülakata girdim, böyle birşey görmedim de duymadım da dedim..
Bu arada reschedule edilen bir görüşme de olmadı, bu kadının dışarda kime söylediği belli değil, belki gitti, çok kötü bir profil, görüşmenize değmez dedi kim bilir…
Ertesi gün İngiltere’den bir telefon, özürler, ne yapacağımı bilemiyorum, çok şaşırdık konuşmaları,
zaten 1-1 görüşme olması bizim kurallarımıza da aykırı, peki ne yapabiliriz senin için falan diye
soruyor…dedim siz iyi bir firma olabilirsiniz, bir kişinin tavrı ile tüm firmayı yargılayamam, ama ben bu şekilde insanların çalıştığı bir yerde, ki işe girersem collegue olacağız, çalışmam…Zaten maili da
siz bana birşey yapasınız diye değil, kendiniz için birşey yapmak istersiniz muhtemelen diye gönderdim dedim, yine özürler vs. ve kapattık…
Bu arada ofise girerken önümden gerçekten o kaykaylı çocuk geçti:))
Google’ın tüm dünyaya pompaladığı, en mutlu çalışanlar benim şirketimde, bakın ne rahat ortam herkes dans ediyor, kaykay ile kayıyor, mor minderde oturuyor ama çok da çalışıyorlar imajını, bir kişi bir anda böyle yıkıveriyor, gerçekten de yazık…
Özetle, işe alım, iş değiştirme gibi süreçlerin iki taraflı olduğunu unutan firmaların sayısı arttıkça, biz çalışanların da mutlu olma ihtimali o kadar azalıyor maalesef…Google gibi bir firma bile bunu yapıyorsa ki ben bu tarz firmaların Türkiye ofislerinde problem yaşandığını düşünüyorum, iş gerçekten ciddi duruma gelmiş demektir..Çalışanların da bir şekilde artık seçim yapması lazım ama lanet o ki geçim derdi herşeyin önüne geçiyor işte…
(1) Lead with Luv kitabından, Ken Blanchard-Colleen Barret
Resim Google’ın resmi sitesinden indirilmiştir.
Güzel bir yazı, tebrikler! Southwest vakasındaki yorumunuza da katılıyorum.
Kurumsal gelişim sürecini yönettiğimiz bazı şirketlerde işe alım sürecini de yapılandırdık. Analitik bir sistem kurduğumuz bu çalışmalarda güzel sonuçlara da ulaştık doğrusunu isterseniz. Ancak bu tür süreçlerin göbeğinde “insan” var. Kurumsal sistemleri de bu insanlar çalıştırıyor. Süreklilik içinse denetim ve kararlılık ön plana çıkıyor.
Başarılar diliyorum.
Teşekkür ederim Hasan Bey. Çok önemli bir noktayı vurgulamışsınız, odağında insan var tüm sistemlerin. En iyi sistemi bile kursanız zayıf noktası orada yatıyor.
Güzel bir deneyim paylaşmışsınız, dışarıdan pırıltılar içinde görünen şirketler maalesef egoların altında eziliyorlar.
Yazıyı okurken bir noktaya takıldım, eleştirmeden geçemeyeceğim. Konuşurken ve yazarken cümlelerin içine İngilizce kelimeler serpiştirmek çok mu havalı oluyor? Görüşmeyi “set etmek”, toplantıyı “reschedule etmek”, işyerinde “colleague olmak”, “role play” yapmak… Bu başvuruyu yapan kişinin İngilizce dilini iyi kullandığı çok açık aksi takdirde Google firmasına zaten başvurması düşünülemez bile. İngilizceyi iyi bildiğini belli etmek için neden fazladan bir çaba içine giriyor? Cümle içinde geçen İngilizce kelimelerin hepsinin Türkçemizde karşılığı var. Acaba bahsi geçen görüşmeci bu kelimelerin karşılıklarını bilmiyor mu?
Yarı İngilizce yarı Türkçe konuşup yazmak değil, anadilimiz güzel Türkçe’mizi hakkıyla konuşmak ve yazmak marifet. Yabancı dil eğitimini dünyayı anlamak için alıyoruz, dilimizin yerini alması için değil…
Merhaba,
Eleştiriniz yerinde bir eleştiri, haklısınız. Ancak bu eposta bu blogda yayınlanmak üzere değil bir arkadaşa dert yanma şeklinde yazılmış bir eposta. Burada kullanmak için izin istediğimde de içtenliği bozulmasın diye hiç dokunmadım, belki de bahsettiğiniz yerleri ben değiştirmeliydim…