Eskiden yemeğe nereye gideceğime, projede hangi yöntemi kullanacağıma, hangi kitabı okuyacağıma, hangi markadan alışveriş edeceğime akıllı bir kadın olarak mantığımı kullanıp karar verdiğime inanırdım. İnsanlardan da aynı doğrultuda, benimle aynı olmasa da belirli bir mantık silsilesi içinde karar vermelerini bekler, -e özünde matematikçiyim ben- altında bir çeşit mantık bulamadığım davranışlarda da şaşar kalırdım. Ancak öğrendim ki:
Aslında kararlarıma hükmeden beynimdeki otomatik prosesler, yani duygularımmış. Pek az kararı üzerinde düşünerek, yani mantığımla verebiliyormuşum (1). Aslında duygularımla karar verip, sonra neden bu kararı verdiğime dair bir sürü rasyonel hikaye uyduruyormuşum (2). Üstelik bunun farkında bile değilmişim, o anda duygularıma etki eden bir dış etken varsa bile bunu algılayamıyormuşum.
Daha da ötesi kararlarım aslında abuk subuk dış etkenlere bağlı olabiliyormuş (3). Örneğin bir üniversite kampüsünün güneşli veya yağmurlu bir günde ziyaret edilmiş olması, okulun öğrenciler tarafından tercih edilip edilmemesine büyük etki ediyormuş. (Havaya göre üniversite seçmek mi?!?) Acaba hangi kararlarım ‘yağmurlu bir günün’ azizliğine uğradı? Hangi alakasız olayın etkisinde kalıp önemli bir kararı olması gerekenden farklı verdim?
Aslında karar vermek insanın kaçındığı birşeymiş (3). İki benzer Avrupa ülkesinin birinde organ bağışı tavan yaparken diğerinde sıfıra yakın olmasının sebebi sadece birinin formunda ‘işaretlemezseniz organlarınızı bağışlamayı kabul ediyorsunuz’, diğerinde de aynı cümlenin ‘etmiyorsunuz’ versiyonu yazmasıymış. Bu kadar önemli bir konuda karar vermek yerine kağıtta yazılı olanı kabul etmek bize daha kolay geliyormuş yani. Şimdi, acaba hayatımda kaç kez karar verdim zannettiğim anlarda aslında sadece bana sunulanı (farkında olmadan) kabul ettim? Sadece karar almaktan kaçınarak, psikolojimin bana oynadığı bir oyunla bir yola girdim?
Çok seçenek karar verirken beni paralize ediyormuş (3). Bir önceki yazımda (4) 24 reçel seçeneği sunulduğunda 6 reçel seçeneğine oranla satınalmanın nasıl düştüğünden bahsetmiştim. Benzer deneylerde görülüyor ki insan 2’den fazla seçenekle karşılaştığında bunları kıyaslayamaz hale geliyor. Ya karar vermekten kaçınıyor ya da kararı tüm seçenekleri kıyaslamak yerine 2 seçeneği kıyaslamaya indiriyor. Hatta fazla ‘girdi’nin olması bazen içgüdü ve tecrübeler sayesinde anında verebileceğimiz kararları veremememize yol açıyor (7). Acaba kaç kararımda, gözönünde bulundurmam gereken çok fazla faktör vardı ve ben bu faktörleri kıyaslamayı beceremedim? Karar alabilme için faktörlerden bazılarından feragat edip, tam bir kıyaslama yapamadan bir sonuca vardım?
Önceki kararımı doğruluğunu sorgulamadan tekrarlama eğilimim (self-herding) varmış (3). Bir kez alışveriş ettiğim dükkana, bir kez gittiğim yola, bir kez kullandığım metoda tekrar dönme sebebim, ilk seferin doğru bir seçim olmasından çok bir kere olmuş olmasıymış. Alışkanlık yapması bir nevi. Acaba bugüne kadar hangi kararlarımı bir önceki kararlarım yüzünden otomatik verdim? Aslında daha kısa ve verimli yolları var mı yaptığım işlerin?
Sadece çaba harcamış olmak insanın bir yönteme ‘bağlanmasına’ sebep olabiliyormuş. (3) Harcadığın efor işi daha çok sahiplenmeme yol açıyormuş. Bu durumda, yarı yolda kullandığım yöntemden vazgeçip yeni bir yöntem benimsemem gereken kaç yerde bunu yapmadım acaba? ‘Bir de şu metodu denesek mi?’ diyen birini (veya içsesimi) kaç kere bastırıp daha kötü olanla yola devam ettim?
Duygularım devreye girdiğinde ne kadar saçmalayacağımı ben bile kestiremiyormuşum (3). Duygular kabardığında mantığın sesini baskılıyorlar, ama duygular kabarmadan önce kendinizi değerlendirdiğinizde o durumunuzla empati yapamıyor ve ne kadar uçlara gidebileceğinizi kendiniz bile bilemiyorsunuz. Farklı fikirlere açık biri olduğumu zannediyorum, acaba kaç kızgınlık anında farklı fikirleri duymak yerine reddettim veya öldürdüm?
Bazı şeyler bana sadece değişik geldi diye onlardan nefret ettiğimi zannedebiliyormuşum (2). Piyasada daha önce hiç olmayan bir ürünün piyasaya sürülüp sürülmemesine tüketicinin ilk tepkisine göre karar vermemek gerekiyormuş. Acaba çok parlak ama şimdiye kadar duymadığım için bana garip gelen fikir veya ürünleri direk reddetmiş olabilir miyim?
Bana mutluluk veya mutsuzluk verecek koşulların ‘süresini’ abartıyormuşum. Örneğin Harvard Üniversitesi’de (5) profesörlerle yapılan bir araştırmada, kıdem almanın onları ne kadar mutlu edeceği araştırılmış. Kendilerini çok uzun zaman mutlu edeceğini söylemelerine rağmen gerçekte aldıklarında mutluluk düzeyleri çok kısa sürede aynı seviyeye düşmüş. Peki ben, beni uzun zaman mutsuz edeceğini düşündüğüm birşeyeri değiştirmek için ne beyhude çabalar içine girdim? Ömür boyu mutlu olurum hayaliyle ne gereksiz savaşlar verdim?
Sürekli kendimizi kontrol etmeye çalıştığımızda, bir süre sonra kontrol edebilme gücümüz düşüyormuş (6). Zayıf düşüyormuşuz. Acaba sabah evet demeyeceğim kaç şeye akşam evet demişimdir? Diyetler bu yüzden mi akşamları coflar? Bütün gün süren toplantılarda, sabah kabul etmeyeceğim kaç maddeye, toplantının bitişine yakın, kendim bile farketmeden evet deyivermişimdir?
Çok daha acayip oyunlarla kararlarım ve mutluluğumla oynanabilirmiş (3). Vasfiye teyzelerden biz Türkler aşinayız aslında sorularla bütün moralimizin altüst edilmesine ama bu bilimsel bir bulguymuş 🙂 Bana eşimi sevmem için 10 sebep sorarsanız, 10 sebebi biraraya getirmekte zorlandığım için eşimi ‘çok da sevmiyorum’ sonucuna varabiliyomuşum. Oysa 3 sebep sorsanız soru kolay geldiği için ‘çok seviyorum’ sonucuna varabiliyormuşum. Kimlerin bilerek veya bilmeyerek sordukları sorular veya yönlendirmelerle ne değişik duygulara kapıldım acaba bugüne kadar? Ne kavgalar çıkarıp ne gemiler yaktım? Ne kararlar verdim?
Tüm bu argümanlar, arkasında durup savaşlar verdiğimiz kararların aslında çok da doğru kararlar olmayabileceğine götürüyor bizleri. Bu durumda ben bir karar veriyorum 🙂 Artık kararlarımı çok ciddiye almayacağım. Kararımı sorgulamayı ve geri dönmeyi bazen erdem olarak göreceğim. Üstelik kararlarımı çok ciddiye almamam bana müzakere ederken çok gerekli bir esneklik kazandıracak: pozisyonumu korumak için müzakere etmeyeceğim, iki tarafın da motivasyonuna uyacak bir çözüm arayışı için uğraşacağım (8). Egomun etkisinden ve bana verdiği gerginlikten de olabildiğince uzaklaşmış olacağım.
(1) Buyology, Martin Lindstorm
(2) Blink, Malcolm Gladwell
(3) Dan Ariely, Duke Üniversitesi. Coursera’dan online aldığım dersinden
(4) http://cigdemozdemirevren.net/2013/05/01/calisanlariniz-sizi-neden-birakiyor-para-icin-mi-gidiyorlar/
(5) Dan Gilbert, Harvard Üniversitesi. Dan Ariely’nin dersinden
(6) Roy Baumeister, Florida State Üniversitesi. Dan Ariely’nin dersinden
(7) Cook County acil servis deneyi. Blink kitabından, Malcolm Gladwell
(8) Getting To Yes, Roger Fisher, William Ury, Bruce Patton
Gecenlerde benzer bi konuda guzel bi yazi okumustum: https://medium.com/what-i-learned-building/9216e1c9da7d
Ben demiştim 🙂
Kötüsün sen 🙂
Çok güzelmiş çok beğendim. İyi fikir 🙂
valla gene çok başarılı bir yazı olmuş. tebrik ediyorum.
Teşekkür ederim 🙂
selamlar.yazinizi cok begendim..eger karar verme sürecleri ilginizi cekiyorsa Daniel Kahnemann’in “Thnking Fast and Slow” kitabini tavsiye ederim..
Teşekkür ederim. Hemen okuma listeme ekliyorum 🙂
[…] daha önce okuduğunuz konuya değinerek başladı: kararlarımızı aklımızla ver-mi-yo-ruz (yazı). Brokoli ile hamburger’i kıyaslattı dinleyicilere, herkes brokolinin daha sağlıklı […]
[…] mantığıyla karar verdiğini zanneden ama duygusal kararlarının esiri bir varlık (ilgili yazı). Ve mantığı kilonun zararlı olduğunu söylese de yemeye devam […]
[…] Son söz: işyerinde sükut ikrardan gelmez. İlgili diğer yazım için: http://cigdemozdemirevren.net/2013/05/05/kararlarimi-ve-kendimi-ciddiye-almamaya-karar-verdim-gelin-… […]
[…] Çünkü artık şunu kesin biliyoruz: Rasyonel olduğunu zanneden insanoğlu aslında duygusal karar veriyor. Duyguları onu yönetiyor. Bu durumda, çalışanın duygularını anlamak, çalışanın […]
[…] objektif olma ihtimali sıfırdır. Karşınızdaki ehil olsa da olmasa da gerçek bu. Maalesef insan objektif karar verebilen bir varlık değil. Teraziye koyup ölçemiyor karşısındakini. Mülakat dediğin hepi topu belirli bir süre. […]
[…] İç motivasyon ve insan davranışı üzerine daha çok odaklanmak (Kahnemann ve Dan Ariely’nin kitaplarını öneririm, bir tadımlık olarak da şu yazıyı) […]
[…] verdiği “İrrasyonel Davranışlar” eğitiminde yaşadığım şaşkınlıktan “Kararlarımı ve kendimi ciddiye almıyorum” manifestosu yazmıştım, o zamandan beri bu konu çok ilgimi […]
[…] karar vermekte çok zorlanan bir varlık. Bu yazıda kendimizi rasyonel, mantıklı karar alan varlıklar olarak tanımlamamızın ne kadar hatalı […]