Geçtiğimiz günlerde Twitter’da dikkat çeken paylaşımlardan biri beni çok etkiledi.
Acıklı bir tablodur bu. İyiniyetle yola çıkar, iyiniyetliler tarafından da takdir görürsünüz, ama kötüniyetli birileri sistemin boşluğunu yakalar ya da sistemden faydalanamıyor olmayı sindiremez ve sistemi baltalar. Siz yolunuzdan dönersiniz, sizi takdir eden iyiniyetlileri de kaybedersiniz. Hatta bir de üzerine, baştan fikrinize karşı çıkmış olan ‘ben sana demiştim’ciler tuzbiber eker… yaptığınıza yapacağınıza pişman olursunuz. Her şey bir tarafa, insana akabilecek bir kaynak kesilmiş olur.
Cehennem zebanisi hikayesini bilir misiniz? Cehennemde her ülke için farklı çukurlar varmış, alev alev yanan. Başlarında da ellerinde sopayla birer zebani. Tek bir çukurun başında zebani yokmuş, merak edip sormuşlar, neden bu çukurun başında bekleyen bir zebani yok?
Orası Türkler’in çukuru. Biri çıkmaya kalkarsa diğerleri ayağından çekerler nasıl olsa…
Yıllar önce esnek saat sistemini çalışanlara tanıtmak için yaptığım bir sunumu hatırladım. Kapıdaki turnikeler giriş çıkış saatlerini kaydediyor ve ortalama günde 8 saati tutturduğunuz sürece giriş çıkış saatlerinizi kendiniz belirleyebiliyorsunuz. Bir kişi söz aldı:
Bu sistemde ciddi bir açık var. Turnikelerin kolları kısa, yan dönünce turnikeyi çevirmeden çıkabiliyoruz. Sistem kaydetmeden girip çıkabiliriz. Nasıl yakalayacaksınız bu durumda bizi?
Bir an cevap veremedim. Sistemle ilgili sorulabilecek her soruya hazırlıklıydım ama bu… boş boş baktım bir an.
Sonra dedim ki:
Olabilir. Hatta muhtemelen başka büyük açıklar da vardır, onları da bizden önce tespit edebilirsiniz.. biz bunların peşinde koşmayacağız, çünkü biz polis değiliz. Yalnız şunu unutmayalım, sistemin manipülasyonu demek sistemin iptali demektir. Hiçbir şirket çalışanların kötüye kullandığını fark ettiği uygulamayı sürdürmez. Esnek saat sistemi kalksın diyorsanız, buyurun turnikeden yan dönüp geçin.
Hayatta her daim sistemlerin boşluklarını bulup çıkar sağlamak isteyen insanlar olacak. Bu istatistiğin normal dağılım kuralı gereği… olacak. Kaçmak mümkün değil.
Kaçmak mümkün değil ve akılda tutulacak ikinci kural şu: bir çürük patates bir çuval patatesi çürütür. Bu iki kuraldan yola çıkarak bu durumun etkilerini en aza indirmek mümkün.
Öncelikle yapabileceğiniz ilk şey bu gibi insanları işe almayın. İşe alımda maalesef hala çoğu kurum sadece teknik yeterliliğe bakıyor. Oysa sizin paletlerinizi yakmak için parçalayabilecek, yani şirketin zararını önemsemeyen hatta eliyle zarar vermekte sakınca görmeyen bir çalışan teknik olarak süper olsa ne olur olmasa ne olur?
İkincisi ise, hadi işe aldınız diyelim, fark ettiğinizde yollarınızı ayırın. Sadece kötü niyetlileri değil, aynı zamanda kronik düşük performanslıları. Düşük performanslı çalışanlar pek çok kurumda ‘ekmeğiyle oynamayalım abi’ düşüncesiyle tutulurlar, ancak insanın savunma mekanizması bu durumu kabullenmeyip devreye girer ve o kişi kendini diğerleriyle aynı görür. Görmese düşük performanslı kalmaz zaten değil mi? İşte o kişi kendini diğerleriyle aynı görünce diğerleriyle aynı hakları ister, alamayınca sizin adaletsiz olduğunuz yargısına ulaşır, işyerinde adalet olmadığını düşünen çalışanın adaleti yerine getirmek için nereye kadar gidebileceği hiç belli olmaz… Bir diğer açıdan, kronik düşük performanslı, bir işi yapması için belirlenmiş ücreti o işi tam yapmadan almaktan rahatsız olmayan kişidir. Yani zaten alma verme dengesi bozuktur, daha fazlasını istemekten gocunmaz…
Üçüncüsü, bir çürük patates için çuvalı harcamayın. Sık yapılan yanlışlardan biri, sistem suistimalcilerini cezalandırmak veya uzaklaştırmak yerine sistemi ortadan kaldırmaktır, en kolay ve gürültüsüz çözümdür çünkü. Kurunun yanında yaş da yanar, paleti parçalamayanı da mahrum edersiniz yakacaktan. Mahrum kaldığı yakacağa mı gördüğü hırsız muamelesine mi üzülsün bilemez onlar, kaybedersiniz o çalışanları. Çürüğü çıkarıp çuvalı kurtarın. Sık yapılan ikinci hata da yapılanı genellemek, çuvaldan görünen çürüklerden tümünün çürük olduğunu zannetmektir, bu seçenek de sistemi kaldırmaya gider, daha da kötüsü iyiniyetliyi insanlığa karşı küstürür, herkesi kötüniyetli zanneder çünkü.
Fakat tüm bunlardan en önemlisi şu, bunca yıllık iş hayatımdan öğrendiğim: iflah olmaz bir iyiniyetli olarak kalın. Her daim sizin iyiniyetli kararlarınızın suistimal edilebileceğini bilin evet, ama bu iyiniyetli kararları vermenizin önüne geçmesin. Toplumların ve kurumların iyiniyetli, birbirlerinin iyiliğini düşünen insanlara ihtiyacı var. Böyle insanları görüp inanç tazelemeye ihtiyaç var. Böyle insanların birbirini görüp birbirinden güç almaya ihtiyacı var. Bazen çürük patateslerle karşılaşacaksınız, bunun normal olduğunu bilin, kararlarınızı alırken bu durumu gözetin ama iyiniyetli kararlardan lütfen ama lütfen vaz geçmeyin…
Yazınıza taşıdığınız deneyimi bende sosyal medyada okumuştum. Aslında üzerine çok yönleriyle yazılması gereken bir konu. İnsan konusu… fakat bu vb örneklerin işveren ve yöneticileri olması gerekeni yapmalarından uzak tutmasını istemiyorum. İyi niyet ve suistimali çok açık bir gerçekken,yok sayılan işçi hakları ve. Düşük ücretlerle adeta survivar mücadelesi veren,dünyadaki tüm zenginlik gözüne sokulurken şükür etmesi beklenen anlayış yazınızdaki örmekten çok daha genel ve çok daha konuşulması gereken bir konu… paylaşımınız için teşekkürler🙏
Yorumunuz için teşekkür ederim. Sizinle aynı fikirdeyim, ben de bu vb örneklerin işveren ve yöneticileri olması gerekeni yapmalarından uzak tutmasını istemiyorum, yazımın temel amaçlarından biri bu. Diğer taraftan bahsettiğiniz anlayışın da azalarak bitmesi benim de temennim, ve bu anlayışın azalabilmesinde iyiniyetli yöneticilerin büyük rolü olacağına inanıyorum.
Çok önemli bir konu… çürük bir patates için bir çuval patatesi ziyan etmemek… iflah olmaz iyiniyetli olmak… motive etti. .. Teşekkürler.