Sosyal medyada paylaşılan pek çok ‘durum güncellemesi’ni okuduktan sonra aklıma aynı soru düşüyor: Bunu yazarken bütün dünyanın okuyabileceğini düşünmüş mü gerçekten? Bir sosyal medya stratejisi var mı? Kendini bir marka gibi yönetmesi gerektiğinin farkında mı? Evet, ‘kendini bir marka gibi yönetmek’ sıkıcı ve iddialı gelebilir, ama yazılanların şu anki ve potansiyel işveren ve iş arkadaşları tarafından görülebileceği ve yargılara neden olabileceği düşünülünce, bir değerlendirme yapmak akıllıca olabilir 🙂
Tabii sosyal medya gibi formaliteden uzak, hiyerarşiyi neredeyse sıfırlayan bir ortamda çok da kontrollü olmanın ortamın genel ruhuna uygun olmayacağının farkındayım. Ama çok kontrollü olmak ile sıfır kontrollü olmak arasında bir optimum nokta bulmalısınız, ki bu noktayı da çalıştığınız sektör, pozisyonunuz, şirketiniz ve de kişiliğiniz belirler.
Bir İK’cı olarak keşke tüm işe alacaklarımızın bir twitter hesabı olsaydı diye düşünüyorum örneğin. Çünkü paylaşımların içeriğinin uygun olup olmamasını bir yana bırakın, kişinin hayata bakış açısını 2 günlük twitlerine bakıp söylemek mümkün. Ben GE’nin efsanevi CEO’su Jack Welch ile aynı fikirdeyim, olumlu bakış açısına sahip olmayan kişilerle çalışmanın hayatı zorlaştırmaktan başka faydası olmadığını düşünüyorum. Eleştirinin gücüne sonuna kadar inanmakla beraber, yapıcı eleştiri yapmakla gördüğü herşeyi eleştirmek arasındaki ince çizgiyi bilmeyenler, sürekli mutsuz oldukları gibi etraflarını da bir nevi ‘zehirlerler’. Twitter ve facebook insanların bu anlamda ruh hallerinin zahmetsizce anlaşıldığı ortamlar yaratıyorlar.
İşyeri ve iş arkadaşları hakkında olumsuz yazanlara da sık sık rastlıyorum. Eğer işyeri ile ilgili sıkıntılı bir gün yaşıyorsanız, en yakın arkadaşınızı arayın ve ona dökün içinizi, twitter’a değil. Sizin şifreli yazdığınızı düşündüğünüz şeyler başkaları tarafından ‘çözülebilir’, ve bu size zarar verebilir.
Bunları okurken “ya bir twitten ne olacak ki” diyenlerdenseniz, Cisco’da işe alındığı gün “işten nefret ederek dolgun maaş çekinin tadını çıkaracağım günler başlıyor” diye twit attığı için aldığı teklif iptal olan kadının hikayesine[1], veya bir müşteri ziyaretinden dönerken “bu şehirde yaşasam herhalde ölürdüm” diye twit attığı için işini kaybeden adamın hikayesine[2] göz atarak yaşanmış olaylara tanık olabilirsiniz. Bizde de yakın geçmişte Borusan’ın yaşadığı kriz, marka yöneticisinin istifa etmesi ile sonuçlandı.[3]
Bir de anlamakta zorlandığım bir konu var: fanatizm. Özellikle derbi zamanlarında pek çok üst düzey profesyonelden gayet alt düzey güncellemeler görmek mümkün 🙂
Aşağıda neyi nerede paylaşmalı konusunda güzel bir görsel[4] bulacaksınız, bir göz atmanızı, ve her durum güncellemesinde “bu cümleyi herkesin görmesinde bir sakınca var mı” diye sormanızı tavsiye ederim.
[1] http://articles.businessinsider.com/2011-01-24/wall_street/30090238_1_cisco-s-fatty-paycheck-job-offer
[2] http://www.cbsnews.com/8301-505123_162-42740256/worst-twitter-post-ever-ketchum-exec-insults-fedex-client-on-mini-blog/
Ayrica Murphy kanunlarina gore uygunsuz bir Twit’in en gormemesi gereken kisi tarafindan gorulme ihtimalinin yuksek oldugunu hatirlamak lazim degil mi Cigdemcim? 🙂
Cok haklisin :))
Bunun gibi sebepler yüzünden 4chan’ın kurucusu kim olarak paylaştığımızın daha önemli ve daha dürüst olduğunu söylemişti vaktinde: http://www.readwriteweb.com/archives/4chans_chris_poole_facebook_google_are_doing_it_wr.php