14.000 konuşmacı önünde ‘o hatayı yapan bendim’ diyebilir misiniz?
SHRM Kongresinde 14 bin katılımcının aynı anda seyrettiği oturumda konuşmacı 125 ülkede faaliyet gösteren Pizza Hut, Taco Bell ve Kentucky Fried Chicken gibi markaları bünyesinde barındıran Yum! Foods CEO’su David Novak’tı. Novak Harvard Business Review tarafından dünyanın en iyi performanslı 100 CEO’su arasında gösterilmiş.
Konuşmasına ‘ben pozitif enerjiye çok önem veririm, o nedenle nerede konuşursam konuşayım böyle başlarım’ diyerek şaşkın bakışlarım eşliğinde koca salona amigoluk yaparak slogan attırdı:
Give me aY
Give me aU
Give me anM
How does it spell? YUM
İnanmadınız değil mi, buyrun:
David Novak konuşmasına lider yetiştirmeye ne kadar önem verdiğini anlatarak başladı. ‘İyi bir lideri olmayan başarılı bir işletme görmedim. O yüzden önceliğim lider yetiştirmek, zaten en yüksek geri dönüş de burada‘ dedi. Zamanın iyi bir liderin önceliğini değiştiremediğini düşündüm onu dinlerken. GE’nin efsane CEO’su Jack Welch’in önceliği ve en çok zaman ayırdığı konu da lider yetiştirmekti, Harvard Business Review tarafından yayınlanan vaka çalışmasında günlerini liderlik akademisinde ders anlatarak geçirdiğini, buna nasıl zaman ayırdığını soranlara ‘benim asıl görevim bu değil mi?’ dediğini hatırlıyorum. Ve seneler sonra bugün David Novak’ın da önceliği lider yetiştirmek. Çünkü iyi liderlik işin başında, tek adam olarak başarılı olmakla ölçülmüyor. İyi liderlik siz ortada yokken, hatta kurumu bıraktığınızda kurumun sürdürülebilirliği ile ölçülüyor.
Novak daha sonra kulağımıza küpe olması gereken bir saptama söyledi: “müşteri ne istediğini bilmez, şikayet etmeyi bilir.” Benzer bir ifadeyi iphone’un inovatifliğinden bahseden yazılardan da hatırlıyorum. Eğer Steve Jobs telefon kullanıcılarına ne istediklerini sorsaydı asla iphone çıkmazdı. Çünkü müşteri teknolojik veya kapasite olarak ne mümkün bilemez. Üzerine bir de kararlarımızın (dolayısıyla isteklerimizin) rasyonel olmadığı gerçeğini ekleyin.
Şimdi burada provokatif olalım biraz: Müşteri kelimesini çıkar çalışan koy, İK dilemması da bu değil mi? Memnuniyet anketlerinde o kadar detaylı sorular sormamıza rağmen kök nedenlere türlü türlü çalıştaylar yapmadan, şirketin önemli bir yüzdesiyle tekrar tekrar çalışmadan ulaşamamız da bunun kanıtı değil mi?
David Novak daha sonra çalışanlarını ne kadar sık takdir ettiğini anlattı. Beni daha önce okuyanlar bilirler, bir liderin söylediği ile yaptıklarının tutarlılığını iyi liderliğin olmazsa olmazlarından görüyorum. David Novak bunu tüm çalışanlarına yaymış, bir ‘yürüyen ağız’ figürünü ödül haline getirmiş 🙂 Yürüyen ağız’ı ‘walk the talk’ ödülü olarak veriyor ve her ödül alanın resmini kendi ofisine asıyormuş. Kendi ofisine… Duvarda yeri kalmazsa tavana asacakmış. Ödül alan çalışanlar resimlerinin CEO’nun odasına asılmasından çok etkileniyormuş. Ofis en yaratıcı ofis ödülü almış.
Daha sonra Novak yöneticilikle ilgili ipuçlarına devam etti.
‘Kendinizi patron olarak görüyorsanız 1950’lerde yaşıyorsunuz demektir, artık kendinizi koç olarak görmelisiniz’
Kişisel farkındalığın önemine değindi. ‘Zirvede yaşam çok yalnız ve insanın kendi ile ilgili algısı gittikçe köreliyor, bu nedenle de size bağlı kişilere sizi nasıl gördüklerini sorun, ben soruyorum‘ dedi. Soruları ise koçluk ile bezenmiş basit ama tüm koçların bildiği üzere son derece etkili sorulardı:
‘Hangi 2 şeyi yapmaya devam edeyim?
Hangi 2 şeyi yapmaya başlayayım?
Hangi 2 şeyi yapmayı bırakayım?’
David Novak şirket içinde farklı fikir avcılığı yapın ve her fikir için de teşekkür etmeyi unutmayın diye ekledi. Ve konuşmanın beni en etkileyen bölümüne geldik. David Novak Pepsi’de çalışırken CrystalPepsi diye bir ürün çıkarıyorlar. Ürün önce en inovatif ürünlerden biri seçiliyor. Ancak sürecin sonu hüsran, Time dergisinin en başarısız ürünlerden biri seçiliyor CrystalPepsi. David Novak bu fiyasko için tüm sorumluluğu üstleniyor ve tam 14bin kişinin önünde bunun ‘başkalarının fikirlerini önemsemediği için’ olduğunu anlatıyor. El kaldırıp ‘that was me’ / ‘o bendim’ diyerek. Hatasını kabul edip öğrenmeye çevirmesi ve açıkça anlatmasına hayranlık duymamak mümkün değil.
David Novak’ı seyrederken aklımdan geçen ise en basit ifadeyle şu: plastik insandan yönetici, duygu ve hatalarıyla gerçek insandan lider olur…
Not: Novak’ten daha fazlasını öğrenmek isteyenler kitabını alabilirler.