Adalet anlayışında nesil farkı
Geçen haftaki Hürriyet İK Gazetesi’nde çalışan memnuniyet anketlerine dayanan, GfK ve ADİSA’nın bir analizi yayınlandı. Bu analize göre beyaz yaka çalışanların adalet duygusu ile ilgili memnuniyetsizlikleri var:
“Adil bir değerlendirme istiyorlar
Beyaz yaka son yıllarda performans yönetimi sistemlerinden şikayetçi. Araştırmaya göre beyaz yaka çalışanlar, artık performanslarının net ölçülmesini, geri bildirim almayı aynı zamanda performansa dayalı primde farklılaşmayı, adaletli olunmasını, çalışanla çalışmayan arasındaki farkın net olarak belirlenmesini istiyorlar. “ [i]
Bunu bir kenara not ederek Harvard Business School’dan ezberimizi bozan bir önerme ile devam edelim[ii]. Ücret ve performans gibi konularda, yönetici ve çalışanların ekonomik teorilerle tutarlı olarak rasyonel ve kendilerini daha iyiye götürecek seçimler yapacaklarını varsayıyoruz. Oysa bu yazıda bahsedilen araştırma, “başkalarına kıyasla ne durumda olduğumuzun” çok daha önemli olduğunu kanıtlıyor. Yazıda önce yeni mezun bir profesyonelin yıllık 115.000 USD’lik maaşı, okulundan gelen “okulumuz mezunlarının ortalama maaşı 125.000 USD’dir” yazısından sonra birden nasıl az bulduğunu anlatıyor. Burada çalışanı mutsuz eden 115.000 USD’nin kendisi geğil, kıyasla düşük bir rakam olması. Daha sonra satış çalışanları arasında yapılan araştırmaya geçiyor. Araştırmaya göre; bir satışçının başarılı olduğunun göstergesi olan, herkese duyurulan spor kulübü üyeliğini almak için satışçılar yıllık 30.000 USD’ye kadar gelirden vazgeçebiliyorlar!
Günümüzde değişen bu adalet anlayışının, ve yöneticilerin bu değişime tam ayak uyduramamasının nesil farkları ile yakın ilgisi olduğunu düşünüyorum. Babası “haftaya tatile gidiyoruz hazırlanın” dediğinde sevinip bavulları hazırlamaya başlayan X nesli ile, babası “kızım tatile ne zaman gidelim?” diyen Y nesline farklı davranmak gerekliliğinde yatıyor tüm sorun. X neslinin bir kısmı kendini kurtarsa da, çoğu diğer eski nesiller gibi “sen karışma”, “sen anlamazsın”, “dediğimi yap”larla büyüdüler. Oysa Y nesli hep hakkını araması için yönlendirildi, neden sınıfta diğer öğrenciye daha yüksek not verildiğinin hesabının sorulmasından, evde ne yeneceği kararında söz hakkı olmaya kadar. Eski nesiller “babam ne derse o olur” diye boyun bükerken, Y nesli “annem babam neden öyle diyormuş bakayım, ben katılmıyorum” diyebildi. Bu anlayış işyerine gelince de, bu sefer “otoritenin – yöneticinin” mutlak doğrusu, performans ve ücret konusundaki yargısını koşulsuz kabul etmek yerine sorgulama yoluna gidiyor. Ne kadar para aldığından daha çok, kendisinden daha az çalıştığına inandığı kişiye göre ne kadar aldığı onu ilgilendiriyor. Ücret yapılandırmalarını ve performans değerlendirmeleri ile ödemelerini kabul etmelerinin tek yolu da adil kurgulanmış ve şeffaf iletişimi yapılmış sistemler kurmaktan geçiyor. Ancak “ben dedim oldu” diyen eski nesil yöneticiler de buna pek yanaşmıyor.
Cigdem, yazi yine cok guzel olmus. Nesiller arasi isyeri anlasmazliklari ve bunlarin cozumu ya da en azindan sebepleri uzerine de yazacagin birsey olursa onu da okumak cok isterim. Sevgiler
[…] Artık yeni bir adalet anlayışı var diyorduk. (ilgili yazım) […]