Cinsiyetçilik karşıtlığı cinsiyetçiliği beslerse…

Geçtiğimiz ay bir öğlen ekip olarak yemeğe çıktık. Bayıldığımız bir pideci var, e malum yarımız yediğine içtiğine çok dikkat ediyor, pideciye gitmek büyük istisna, şen şakrak daldık içeriye, masamıza kurulduk, siparişlerimizi verdik. Biz sohbetimize devam edip gülüşürken içecekler geldi, ayranların üzerinde bir slogan dikkati çekiyordu:

eker

Sohbette bir duraklama oldu.

Bir arkadaşımız “acaba bu gibi mesajlar ne kadar faydalı oluyordur?” diye sordu, ekip tek bir kişinin fikrini değiştirmesinin önemini vs vs konuşmaya başladı.

Ben başka bir yere takıldım.

Ayran sofraya gelene kadar biz “ekip arkadaşı”ydık.

Slogan masaya “düştükten” sonra ise bir kısmımız “kadın” olmuştuk, “şiddete maruz kalabilen”…

Diğer kısmımız ise “erkek”, “potansiyel şiddet uygulayıcısı”.

Eşitlik bozulmuştu. Artık birbirinin dengi bireyler olarak oturmuyorduk.

Hassas konularda gezdiğimin farkındayım, ama gezinmeye devam edeceğim izninizle. Eker Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü çok yanlış anlamış ama oraya hiç değinmeyeceğim.

Kadına şiddet sözkonusu olduğu zaman türlü türlü seviyeler var, kadına fiziksel şiddetten cam tavana uzanan bir yelpaze… Fiziksel şiddeti önlemek için söylenen bir kısım sözlerin, arkasındaki iyiniyet ve emeğe sonsuz saygım olmakla birlikte, fiziksel şiddeti “aa ne kadar da yaygınmış” şeklinde normalleştirdiğini, kadını “dövülebilir” diye etiketleyebildiğini düşünüyorum.

Bu konudaki fikirlerimi yazmakta çekimserdim, şanslı azınlığa dahil olup bu konuyu dillendirmek şiddet görenleri veya şiddet görenlere yardım etmeye çalışanları kızdırabilir endişesi taşıyorum. Ancak bugün bir yazıya denk geldim. Yazıda okuyucu davranış bilimcilere şu soruyu yöneltiyor: #MeToo hareketi bir taraftan da “sosyal kanıt / social proof” oluşturmuyor mu? Ne kadar fazla kadın şiddete maruz kalıyor demek ki bu normal denmez mi?

Cevapta #MeToo hareketine katılımın çokluğu nedeniyle tersi etki yaratacağı ancak endişenin kavramsal olarak karşılığı olduğu belirtiliyor. Bir davranışın ne kadar çok yapıldığını görmemiz bizi o davranışın normalliğini düşünmeye götürüyor: “Çok kişi yapıyor demek ki benim yapmam da normal”. Ki Türkiye’de bu gibi açıklamalar yapan erkekler #HeForShe hareketinde de gördüğümüz üzere sayıca azlar (Neden??)

Madem konuyu açtım, kurumsal hayatta var olmaya çalışan kadına dair bir soru daha var aklımda sürekli dönen.

Kadınlar “incinmesin, cinsiyetçi sohbet olmasın” diye gösterilen bir kısım “nezaketin” de tam tersi ayrımcılığı körüklediğini düşünüyorum.

Kadınlar, “erkek erkeğe, filtresiz, rahat rahat, küfürlü” vesaire vesaire şeklinde tanımlanan sohbetlerin dışında kalıyorlar.

Profesyonel hayatta işbirliği, iş dışı konularla kurulan bağdan besleniyor. Ortak paydalar ve paylaşılan değerler iş dışındaki sohbetlerde ortaya çıkıyor, güven ilişkisi böylece kuruluyor (aynı takımı tutmak, aynı yaşta çocuğu olmak, aynı gazetecinin yazılarını takip etmek, aynı hobiden keyif almak, hatta benzer şeylerden nefret etmek…) Sadece iş için konuşan kişilerin anlaşması her daim daha zor oluyor. Oysa kadınlar, erkek egemen profesyonel ortamda bu gibi sosyalleşme ve sohbet etme fırsatlarından dışlanabiliyorlar. Zaten erkeklerle futbol muhabbeti yapamayan, iş çıkışı kafa dağıtmaya gidemeyen kadınlar, işyerindeki sohbetlerden de itinayla uzak tutulabiliyorlar. İyiniyetli bu davranışlar uzun vadede kadınların fena halde aleyhine çalışıyor.

İş arkadaşlarınız yanınızda küfürlü konuşunca mı daha cinsiyetçi davranışa maruz kalıyorsunuz, yoksa sizin gidişinizi bekleyip küfürlü konuşunca, ve dolayısıyla sizi konuşulan konudan bihaber bırakınca mı? Cevaptan hiç de emin değilim…

 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s